Sabah meditasyonu dört aşamadır. İlk on dakika hızlı soluma yaparsın. Nefes alma yolu ile varoluşa girersin, nefesine kuvvet ve enerji vermelisin. Nefesine yaşam vermelisin. Öyle çok yaşam ki, nefes verirken onunla birlikte ruhun da çıkar ve nefes alırken tüm varoluş onunla beraber içeri girer. Öyle derin nefes almalısın ki, başka her şeyi unutmalısın, yalnızca nefes alma kalmalı. Sanki kendin nefes olmuşsun gibi.
Bu on dakikalık derin soluma içinde uykuda olan bütün enerjileri uyandırır. Hiç dokunmadığın tüm o enerjileri uyandırır ve eyleme geçirir. Ama üzüntü gitmez. "Yavaş yavaş nefes alacağım. Hem, çok olmasa da, biraz enerji uyanır." diye düşünme. Hayır, hiç de öyle değil, çünkü uyanış süreci ancak belli bir sınıra ulaşıldığı zaman başlar. Suyu ısıttığın zaman gibidir; yüz dereceye kadar ısınır, sonra buhara dönüşür. Otuz derecede "bir ölçüye kadar" buhara dönüşeceğini ya da "bir kısmının buhara dönüşeceğini" düşünme. Hayır, burada matematik işe yaramaz. Ancak yüz derecede buhara dönüşür. Elli derecede en az yarısının buhara dönüşeceğini düşünme, hayır, hiçbir kısmı buhara dönüşmez. Ancak yüz derecede buhara dönüşür.
Peki, o yüz derece nedir? Su için, her yerde aynıdır. Her yerde, dünyanın her köşesinde suyu ısıtırsın ve yüz derecede buhara dönüşür. Suyu havuzdan da alsan, ırmaktan, musluktan, gökyüzünden yağmur suyundan da -nereden aldığının önemi yoktur- su, "Ben bir kuyudan geldim." diye ısrar etmez, ya da bir ırmaktan, yüz derecede buhara dönüşür.
İnsan söz konusu olduğunda bir güçlük vardır, çünkü onun bir kişiliği, bir bireyselliği vardır. Her birey bireysel derecelerde buhara dönüşür. Başka bir deyişle, her insanın yüz derecesi farklıdır. İnsan da yüz derecede buhara dönüşür, ama her adamın yüz derecesi farklıdır. Bu yüzden sana hangi noktada buhara dönüşeceğini söylemek güçtür. Bir şey kesindir: Kendi yüz dereceni kestirebilirsin. Kriter şudur: Kendini geri çekmediysen -tam bir çaba gösterir, kendini tutmazsan- yüz derecedesindir. Ve diğer insanın bununla hiç ilgisi yoktur. Bu, kendine aittir. Bu yüzden başkaları bunu bilebilir de bilmeyebilir de, asıl konu bu değildir. Kendini içeride tutmadığını, kendini tamamen ona verdiğini bilmelisin. Kendini tamamen ona veriyorsan, yüz derecedesin. O zaman endişelenecek hiçbir şey yoktur.
Şu da mümkündür: Komşun senden daha fazla çaba gösteriyor, ama kendi yüz derecesine ulaşamıyor olabilir. Hâlâ kendinden bir şeyleri saklıyor olabilir. Ve bir başkası senden daha az çaba gösterdiği halde kendi yüz derecesine ulaşmış olabilir. O, kendini tamamen ortaya koymuştur. Bu yüzden, diğerleri için endişelenme; kendini tamamen verip vermediğin konusunda kendine karşı açık ol.
Meditasyon bir kumardır. Tüm diğer kumarlarda ortaya bir şey koyarız ve meditasyonda ortaya kendimizi koyarız. Bu kesinlikle bir kumarcının eylemidir, bir işadamının değil, çünkü bir işadamı, kazanç az olacak olsa bile en az riski almak ile ilgilenir. Kumarcı, her şeyi kaybetme riski olsa bile kazancın büyük olması ile ilgilenir. Kumarcı ile işadamı arasındaki fark budur.
Meditasyon bir işadamının girişimi hiç değildir. Meditasyon kesinlikle kumarcı içindir. O, ne olursa olsun kendini tamamen ortaya koyar.
Tek bir fark vardır: Dış kumarda, belki, nadiren kazanç olur. "Belki" diyorum, çünkü olacağı yanılsaması hep vardır, hiç olmasa bile. Ve o asla olmaz. Dış kumarda, kazansan bile, bu yalnızca daha büyük bir yenilginin başlangıcıdır. Kazansan bile, bu yalnızca daha büyük bir kayıp için baştan çıkmana sebep olur. Bu yüzden bir kumarcı asla kazanamaz; kaç defa kazanırsa kazansın, yine de kazanan o değildir, çünkü sonunda yalnızca kaybeder.
İçsel kumarcı bunun tam tersidir: Bir yenilgi bile yalnızca gelecek bir galibiyetin başlangıcıdır. Bir meditasyoncu asla nihai olarak kaybetmez; defalarca kaybeder, ama sonunda kazanır. Bir Mahavira'nın, bir Buda'nın ilk günden kazandığını, Muhammet'in, İsa'nın ilk günden kazandığını düşünmeyin. Hayır, kimse ilk günden kazanmaz. Çok kötü kaybederler! Ama sonunda kazanırlar.
Bu yüzden on dakikalığına, bütün varlığını katarak, derin soluma.
On dakikalık derin solumadan sonra, enerji uyandığı zaman, dışarı atılmalı. Hangi yoldan çıkmak istiyorsa. Bedenin hoplayabilir, sıçrayabilir, dans edebilir, ağlayabilir, bağırabilir, sesler çıkarabilir, tamamen delirmiş gibi görünebilir; durdurmayacaksın. Dizginlerini tamamen serbest bırakacaksın ve onu destekleyeceksin. Bedenin tamamen delirmek istiyorsa, bırak delirsin.
Neden? Çünkü içimizde biriken sonsuz sayıda delilik vardır. Bırak tamamen delirsin. Tamamen delirmek hiçbir korku taşımadığın anlamına gelir. "Ben ne yapıyorum? Ben, bağırıyorum, öyle mi? Kolejde profesörüm, bu yaptığım ne?" Ya da: "Ben doktorum ve hoplayıp zıplıyorum! Ben ne yapıyorum? Ya bir hastam beni görürse!"
Bir doktor hastalarından korkar, bir öğretmen öğrencilerinden korkar, dükkân sahibi müşterilerinden korkar. Kimden korkuyor olursan ol, delirmek o korkuların her birini terk etmek anlamına gelir. Korku kiminle ilgili olursa olsun. Koca karısından, karı kocasından korkar. Baba oğlundan, oğul babasından korkar. Hangi korkulara sahip olursan ol, delirmek, "Artık tüm korkuları bırak." anlamına gelir. Korkusuzca, ne olacaksa olmasına izin verirsin.
Gün be gün delilik biriktiririz. Sanki evde çöp vardır ve sen onu bir köşede saklar, biriktirirsin. Bu tüm evi kirletir! Bir gün ev leş gibi kokmaya başlar. Bir gün öyle bir duruma gelirsin ki, evde çöp dışında hiçbir şey kalmaz. Şimdiki halimizle, kendimize yaptığımız budur. Zihinde ne çöp varsa, onu biriktirir dururuz. Bu öfke de olsa, sahtekârlık da, nefret de olsa, her şeyi biriktirir dururuz.
Yavaş yavaş bu birikim o kadar büyük olur ki, yaşamlarımız bir şekilde onu idare etmekle geçer, ki dışarı çıkmasın, açığa çıkmasın, biri görmesin. O zaman ondan o kadar korkmaya başlarız ki, içimize bakmayı tamamen bırakırız. Korkumuz çok büyüdüğü için çok çöp vardır. Açığa çıkmasından korkarız.
Ancak meditasyon durumuna girebilenler onca çöpü dışarı atmaya hazırdır. Çöp atıldıkça, her şey içinde hafifler. İkinci aşama katarsis aşamasıdır, içeriye temizlik sinsin diye her şeyi dışarı atma aşaması. Cesaretini toplayana kadar çöpü dışarı atamayacaksın. Ama bunu yapabildiğin zaman, tamamen farklı bir adam olacaksın. İkinci aşama tamamen delirme aşamasıdır.
Üçüncü aşama, "Huu" sesi çıkarma aşamasıdır. İnsanın on dakika boyunca devamlı hoplayıp zıplarken "Huu" sesi çıkarması gerekir. "Huu" sesi çekiç gibidir. Bedeninde, cinsellik merkezinin yakınında bulunan ve yoganın kundalini(1) dediği bir enerji vardır. Ona dilediğin ismi verebilirsin; bilim adamları ona biyoelektrik der. Orada saklıdır ve derin, güçlü bir "Huu" sesi çıkarılırsa, o cansız enerji, o uykudaki enerji eyleme geçer. Eski bilgeler, kıvrılmış bir yılan benzetmesini kullanırlardı. Yılana vurduğun zaman boynunu gererek yükselir. Bir yılanı yeterince uyarırsan, neredeyse kuyruğu üzerinde durur. Bu enerji içimizde o şekilde cansız yatmaktadır. Vurulursa, yükselmeye başlar.
Ama bu vuruş ancak içerideki deliliği dışarı atma şansı elde edilmişse yapılmalıdır. Aksi halde, deliliğinin ortasında yükselirse, gerçekten delirebilirsin. Bu yüzden, arayıcılar pek çok kez delirmiştir. Bunun sebebi, derin bir temizlikten geçmeden kundalinilerini yükseltmeye başlamalarıdır. Deliliklerinin sebebi, bilimsel bir tavır takınmamalarıdır. Önce bu temizlenmeden geçmek şarttır.
Bu yüzden ilk iki aşama içini derinlemesine temizlemek içindir. İlk aşama içindeki tüm enerjiyi uyandırmak, ikinci aşama yükselen enerjiler ile çelişki içindeki her şeyi dışarı atmaktır. Sonra üçüncü aşama, aşağıda cansız yatan kundaliniyi uyandırmak içindir.
Bu yüzden, on dakika boyunca, tüm yoğunluğunla "Huu" sesi çıkar. Ve sonra dördüncü aşamada, hiç orada değilmişsin gibi, ceset gibi uzan, tamamen sessiz. Bedenini, sanki ölmüşsün gibi tamamen gevşek bırakacaksın. Gözlerin kapalı, bekleyiş içinde, sessizce içeride. Çok şey olacak. O içsel bekleyişte çok şey olacak.(2)
BENİM ANLAYIŞIM ŞUDUR: ENİNDE SONUNDA SANA öğrettiğim bu meditasyon büyük öneme sahip bir terapi olacaktır ve akıl hastalarını tedavi etmenin, onları sağlıklarına kavuşturmanın bir yolu olacaktır. Ve okuldaki her çocuğun bu meditasyonu yaşaması olası olsa, tüm yaşamı boyunca delilikten kurtulur. Asla delirmez; bu hastalığa karşı bağışıklık kazanır, çünkü o zaman kendi efendisi, kendi bedeninin ve zihninin efendisi olur.
BİR İNSAN MEDİTASYON YAPARKEN TÜM HUZURSUZLUĞUNU atar. Düşünceleri durur, beden hareketleri durur; mermer bir heykel gibi olur... Tamamen kıpırtısız. O anda bir enerji havuzudur. Muazzam güce sahiptir. Birinin meditasyon yaptığını görürsen, yanında otur, sen de faydalanırsın. Meditasyon durumunda birinin yanında oturursan, sen de meditasyona girersin. Onun enerjisi seni kendi yığınından çeker. Meditasyon mutlak dinlenmeden başka bir şey değildir.
O mutlak dinlenmeyi nasıl getireceğin pek çok şeye bağlıdır. O dinlenmeyi yaratmanın bin bir yöntemi vardır. Benim yöntemlerim öyledir ki, ilk önce olabildiğince huzursuz olmanı isterim, böylece içinde tutunan hiçbir şey kalmaz; huzursuzluk dışarı atılır, sonra dinlenmeye geçilir. Ve rahatsızlık olmaz, daha kolay olur.
Buda'nın zamanında, bu tür dinamik yöntemlere ihtiyaç yoktu. İnsanlar sadeydi, daha hakikiydi (sahihti). Daha gerçek bir hayat yaşıyorlardı. Artık insanlar çok baskılanmış, çok gerçekdışı hayatlar yaşıyorlar. Gülümsemek istemedikleri zaman gülümsüyorlar. Öfkelenmek istedikleri zaman merhamet gösteriyorlar. İnsanlar sahtedir, tüm yaşam düzenleri sahtedir. Tüm kültür, büyük bir sahtelik gibidir. İnsanlar yaşamıyor, yalnızca rol yapıyor. Geride asılı kalan çok şey var, pek çok tamamlanmamış deneyim zihinlerinde birikiyor, yığılıyor.
Bu yüzden yalnızca sessizlik içinde oturmanın faydası olmaz. Sessizce oturduğun an, içinde her tür şeyin hareket halinde olduğunu göreceksin. Sessiz olmanın neredeyse imkânsız olduğunu hissedeceksin. İlk önce o şeyleri dışarı at ki doğal bir dinlenme durumuna gelebilesin. Ama gerçek meditasyon ancak dinlenme halindeyken başlar.
Tüm dinamik meditasyonlar gerçek meditasyona hazırlıktır. Onlar meditasyonun olabilmesi için temel gereksinimlerdir yalnızca. Onlara meditasyon muamelesi yapma; onlar yalnızca giriştir. Gerçek meditasyon ancak tüm eylemler durduğu zaman başlar; bedenin eylemleri, zihnin eylemleri.
MEDİTASYON "BİR ŞEY ÜZERİNE DÜŞÜNME" DEĞİL, yalnızca insanın kendisi olmasıdır. Merkezden uzağa hareket yoktur, hiç hareket yoktur... Yalnızca öyle bütünlemesine kendin olmak ki, tek bir kıpırtı bile yoktur. İçsel alev kıpırtısız kalır. Diğeri yok olur; yalnızca sen kalırsın. Orada tek bir düşünce yoktur. Tüm dünya yok olmuştur. Zihin artık orada değildir; orada, mutlak saflığın içinde, yalnızca sen varsın.
--------------------------------------------------------------------------------
(1) Kundalini: "Doğu mistizmine ve teozofisine özellikle yoga felsefesine ve 'tantrizme' göre, bedende pasif halde bulunan, fakat birtakım uygulamalarla veya kendiliğinden etkin durumu geçebilen bir psişik enerjidir." Kaynak: Alplaslan Salt-Cem Çobanlı, Dharma Ansiklopedi, Dharma, 2001, s. 208 (Ed. n.)
(2) Osho, zaman içinde Dinamik Meditasyon'un dördüncü aşamasını, uzanmak yerine ani bir "DUR!" ile değiştirmiştir ve sonuna beş dakikalık dans etme ve kutlama aşaması eklemiştir. Dinamik Meditasyon'un sabah yapılması düşünülmüştür ve Osho akşam yapılacak tamamlayıcı Kundalini Meditasyonu'nu tasarlamıştır. Bu iki teknik ve Osho'nun geliştirdiği bir dizi başka aktif meditasyona, her süreci desteklemek üzere bestelenmiş müzik eşlik eder. Bütün bunlar ve başka pek çok meditasyon yöntemleri Osho'nun Meditation: The First and Last Freedom (St.Mar-tin's Press, [Meditasyon: İlk ve Son Özgürlük, Omega Yay, 2003]) kitabında detaylı olarak anlatılmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder