ÖNSÖZ

Anlaman gereken ilk şey, gerçek ile hakikat(1) arasındaki farktır. Sıradan tarih gerçeklerle ilgilenir, madde dünyasında ne olduğuyla, olaylarla... Hakikat ile ilgilenmez, çünkü hakikat, madde dünyasında olmaz, bilinçte olur. Ve insan henüz bilincin olayları ile ilgilenecek kadar olgun değildir.

Kuşkusuz insan zaman ve mekânda olan olayları fark eder; bunlar gerçeklerdir. Ama zaman ve mekânın ötesinde – başka bir deyişle zihnin ötesinde, bilinçte – olanları fark edecek kadar olgun ve sezgili değildir. Bir gün tarihin tamamını farklı bir yönelimle yazmak zorunda kalacağız, çünkü gerçekler önemsizdir; maddeseldirler, ama önemli değildirler. Ve hakikatler maddi değildirler, ama önemlidirler.

Geleceğin tarihinin yeni yönelimi, aydınlandığı zaman Gautama Buddha'nın içinde ne olduğu ile, aydınlanmasından sonraki kırk iki yıl boyunca, henüz bedenindeyken olanlarla ilgilenecektir. Ve o kırk iki yıl boyunca olan bitenler, sırf beden öldü diye sona ermeyecektir. Bunun beden ile ilgisi yoktu, bu bir bilinç olgusuydu ve bilinç ölümden sonra devam eder. Bilincin haccı sonsuzdur. Bu yüzden bedenin içinde, bilincin içinde olan bitenler, bedenin dışında olup bitmeye devam edecektir. Bu basit bir kavrayıştır.

Bu hikâye içsel olayların hikâyesidir.


--------------------------------------------------------------------------------

(1) hakikat: [İng. truth, Fr. verite, Alm. wahrheit] 1. En genel anlamı içinde, dini, bilimsel, ahlaki vb. hakikatler bağlamında, bir bilgi alanı ya da disiplininin konu aldığı varlık alanıyla ilgili temel doğrular bölümü. 2. Özel olarak, zaman zaman gerçeklik, zaman zaman da doğruluk anlamında kullanılmakla birlikte, gerçekte bir şeyin kendi özü içinde örtüsünü açarak vukua gelmesi ve insanın bunun farkında olması durumu. Varlığın gizinden çıkarak ola gelmesi ve insanın bunun bilincinde olması hâli. Kaynak: Ahmet Cevizci, Felsefe Sözlüğü, Paradigma, İstanbul 2000, s. 424 (Ed. n.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder