YİRMİ BİRİNCİ YÜZYIL İÇİN MEDİTASYON

On yıldır devamlı çalışıyor, gevşeme teknikleri öğretiyorum. Benim için kolaydı, bu yüzden herkes için kolay olacağını düşünüyordum. Sonra, yavaş yavaş, bunun imkânsız olduğunu fark ettim. Yanlış düşünüyordum, bu mümkün değildir. Ben ders verdiklerime, "Gevşe!" diyordum. Sözcüğün anlamını anlıyor gibi görünüyorlardı, ama gevşeyemiyorlardı. Sonra yeni meditasyon yöntemleri tasarlamak zorunda kaldım. Bunlar ilk önce gerilim yaratıyordu, daha fazla gerilim. Öyle bir gerilim yaratıyor ki, çıldırıyorsun. Ve sonra, "Gevşe!" diyorum.

Zirveye ulaştığın zaman bedeninin tamamı, zihninin tamamı gevşemeye aç oluyor. Öylesine bir gerilimle durmak istiyorsun ve ben seni devam etmen için, sonuna dek devam etmen için zorluyorum. Gerilim yaratmak için elinden geleni yap ve sonra, durduğunda zirveden derin bir uçuruma düşersin. Uçurum sondur, çabasızlık sondur, ama aracı olarak gerilimi kullanabilirsin.

BEN ÜNİVERSİTEDEYKEN MESLEKTAŞLARIMDAN BİRİ meditasyon öğrenmek istedi. Orada küçük bir meditasyon okulum vardı. O da katıldı ve sessizlik deneyimini yaşadığı ilk gün, bizim oturduğumuz küçük tapınaktan fırladı ve kaçtı! Ne olduğunu anlayamadım. Onu takip ettim. Bana bakıyor, takip ettiğimi görünce daha hızlı koşuyordu. "Bir şey var!" diye düşündüm. "Bu adama ne oldu?"

"Bekle, Nityananda!" -adı Nityananda Chatterji idi- "Biraz bekle!" diye bağırdım. "Bitti." anlamında elini salladı ve dedi ki, "Ben meditasyon yapmak istemiyorum. Sen tehlikeli bir adamsın!"

Sonunda evine girmeden hemen önce onu yakaladım. Artık kaçacak yeri yoktu. Dedim ki, "Bana ne olduğunu anlatsan daha iyi olur."

Şöyle dedi, "Ne yaptın, bilmiyorum, ama o kadar sessiz oldum ki... Beni bilirsin, gevezenin biriyim." Adı Chatterji(1) idi. Bengalliydi. "Sabah konuşmaya başlarım ve neredeyse bir cümlenin ortasında uyuyakalana kadar konuşurum, devamlı konuşurum. Bu beni meşgul ediyor, sorunları unutturuyor, endişesiz kılıyor. Sorun olduğunu biliyorum, ama herkesle konuşmak istiyorum... Kimse yoksa kendi kendimle konuşurum.

Ve orada seninle otururken aniden konuşma durdu. Bomboş kaldım. Ve dedim ki, Tanrım, deliriyorum! Yirmi dört saat boyunca bana bu olursa işim biter! 'Nityananda Chatterji...' dedim, 'hayatın bitti. Zihin geri gelmezse... Bu sessizlik daha fazla sürmeden buradan kaç. Ve bu otuz, kırk insan neden burada gözleri kapalı oturuyor? Ama bu onların sorunu. Herkes kendi işine bakar.' Böylece kaçtım."

Dedim ki, "Endişelenme. Sessizlik zihnini yok eden bir şey değildir, yalnızca zihnin dinlenmesine yardımcı olur. Ve sana kolay oldu, çünkü sen gevezenin birisin; zihnin yorgun. Normalde oturan diğer insanlara o kadar kolay olmaz. İlk defa meditasyon yapmak için oturduğun zaman zihnin sessizleşmesi o kadar kolay değildir.

Sen tüm yaşamın boyunca zihnini o kadar sıkıntıya soktun ki, insanlar senden korkuyor. Karın korkuyor, çocukların korkuyor. Üniversitede profesörler korkuyor. Sen ortak salonda otururken tüm ortak salon boşalıyor; herkes oradan kaçıyor. Bu zihnini fazla kullanmandan kaynaklanıyor. Bu bir mekanizma, biraz dinlenmeye ihtiyacı var.

Bilim adamları metalin bile yorulduğunu söylüyor; onun da dinlenmeye ihtiyacı oluyor. Zihin çok karmaşık bir olgudur, tüm evrendeki en karmaşık şeydir ve sen onu o kadar çok kullandın ki, sessiz olmak için fırsat bulur bulmaz sessizleşti. Mutlu olmalısın."

Dedi ki, "Ama yine çalışmaya başlayacak mı, başlamayacak mı?"

"Sen ne zaman istersen, başlayacak." dedim.

Dedi ki, "Bir daha çalışmayacağından korktum... O zaman Nityananda Chatterji, hayatın biter. Seni delievine tıkarlar. Neden bu adama meditasyon hakkında soru sordum ki!"

Ve ben dedim ki, "Ben de kendime senin neden meditasyon yapmak istediğini soruyordum."

Dedi ki, "Bundan bahsetmek kolay, tıpkı her şey hakkında konuşmak gibi, ama sen beni yakaladın. Dedin ki, 'Hiç sorun yok. Benimle arabaya gel.' Ben gelmeyi hiç düşünmemiştim... Ben bilsem de, bilmesem de, her şey hakkında konuşurum. Fark etmez, saatlerce konuşabilirim. Ortak salonda yalnızca sen vardın ve başka kimse yoktu. 'Hangi konu doğru olur?' diye düşündüm. Seni görünce, ilgileneceğin tek konunun meditasyon olacağını düşündüm, bu yüzden konuştum. Ve sen beni yakaladın; beni arabana bindirdin... Düşündüm ki, 'Ne zararı olabilir? Evim onun evinden birkaç dakika uzakta, bir araba gezisi güzel olur. Ve yolda konuşurum.' Ve yol boyunca meditasyon hakkında konuştum. İşte tuzağına böyle düştüm, çünkü sonra geri dönemedim. Sen beni kırk insanın oturduğu o tapınağa soktun, bu yüzden ben de oturmak zorunda kaldım. Daha baştan kaçmak istedim! Ben hiç meditasyon yapmak istemedim, çünkü nereye gittiğini bilmediğim hiçbir şeye girişmek istemem.

Ve orada oturup dururken her şey sessizleşti. Gözlerimi açtım, çevreme baktım, herkes gözlerini kapatmış, sessizdi. 'Şimdi kaçma zamanı geldi.' diye düşündüm. Ve sen öyle bir adamsın ki, kaçmama izin vermedin. Tüm sokak kaçtığımı ve senin kovaladığını gördü... Kendi kendime, 'Durmayacağım!' dedim. O kadar korktum ki... Ben sessizlikten korkuyorum. Konuşmak çok iyi."

Dedim ki, "Talihlisin, çünkü o kadar konuştun ki, zihnin gevşemeye hazır. Bu fırsatı kaçırma ve korkma! Beni görmüyor musun? Konuşabiliyorum. Sen de dilediğin zaman konuşabileceksin. Şu anda konuşmak için gücün yok. O kendi kendine devam eder, sen yalnızca gramofon kaydısın. Sessizlik seni bir usta kılacak."

Dedi ki, "Eh, söz veriyorsan... Sana güveniyorum ve her gün geleceğim. Ama unutma, zihnimi kaybetmek istemiyorum. Çocuklarım, bir karım ve yaşlı anne babam var..." "Endişelenme." dedim. "Zihnini kaybetmeyeceksin." Ve şaşıracaksın: Adam meditasyonda diğer herkesten daha iyi ilerledi. Bu bana özel bir meditasyon yöntemi için fikir verdi ve yeni bir teknik kullanmaya başladım: Anlamsız sözler. Bu tamamen yeni değil, ama kimse onu pek çok insanın meditasyon yapması için bir araç olarak kullanmadı...

Nityananda Chatterji'ye şöyle dedim, "Sen endişelenme. O kadar çok gevezelik yaptın ki, kesinlikle derin bir sessizliğe erişeceksin."

Ve adam çok sessiz oldu. Tüm üniversite şok geçirdi. Buna inanamadılar. Ona ne yapmıştım? Artık insanlar ona yaklaşıyor, onun konuşmasını istiyordu ve o, "Hayır, yeter. Eskiden ben konuşurken hepiniz kaçardınız. İşim bitti. Beni rahat bırakın." diyordu.

Terfi ettirildi, ama o reddetti. Bunun üzerine karısı, çocukları rahat yaşayabilsin ve o da sessizliğini sürdürebilsin diye emekli maaşı bağlandı. Onu on yıl sonra gördüm. Bambaşka bir adam olmuştu, o kadar genç ve taze, sanki yeni açılan ve gül olan bir tomurcuk gibi, öylesine tazeydi. Ve konuşmuyordu; geliyor, saatlerce oturuyordu ve konuşmuyordu. Zihin yalnızca bir mekanizmadır, konuşabilir ya da sessiz kalabilir. Tek sorun, onun efendi olmamasının gerekmesidir; hizmetkâr olmalıdır. Bir hizmetkâr olarak harikadır; bir efendi olarak tehlikelidir. Onun efendisi sen olmalısın.

MEDİTASYON YAPAMAZSIN, MEDİTASYON HALİNDE olabilirsin. Bu bir şey yapma meselesi değildir, olma meselesidir. Bu bir eylem değil, bir durumdur.

DEFALARCA OLUR: BANA BİR ATEİST GELİR VE SORAR, "Ben de meditasyon yapabilir miyim?" Çünkü Tanrı'ya inanmazsan meditasyon yapamazsın fikri hâkim olmuştur. Bu çok aptalca bir fikirdir. Meditasyonun Tanrı ile ilgisi yoktur. Aslında gerçek şu ki, Tanrı'ya inanıyorsan meditasyon yapmak güçtür. İnancın rahatsızlık yaratır.

Hiçbir şeye inanmayan insan düşüncelerin ötesine geçebilir; inanan insan düşünceye asılır, çünkü inancı bir düşüncedir. İnanç zihnin bir parçasıdır. Tanrı'ya çok fazla inanırsan zihni terk edemezsin, çünkü açık ki, zihni terk etmek inancını terk etmek anlamına gelecektir. İnanmayan adam daha iyi bir durumdadır.

Ve unutma İngilizce meditasyon sözcüğü yanlış bir fikir verir(2) Meditasyon sözcüğünü kullandığımız zaman bu, bir şey üzerinde düşündüğün hissini verir. Üzerinde meditasyon yapacak bir nesne olmak zorundadır ve sorun budur. Doğuda bir başka sözcük vardır, dhyana. Dhyana basitçe, odaklanma, bir şeye yoğunlaşma sorunu yok demektir; daha çok zihnin içeriklerini boşaltmak, yalnızca var olmak demektir. Dhyana anlamında meditasyonun hedefe sahip olmasına gerek yoktur; o hedefsiz, içeriksiz bir bilinç durumudur, boşaltır durursun -neti, neti, ne o, ne de bu- iyi ya da kötü, her tür düşünceyi reddedersin. Tüm düşünceler elendiği zaman geriye ne kalır? Sen, tanrısallık.

Ama ona ne isim verdiğinin önemi yoktur. Sözcük sana cazip geliyorsa ona Tanrı diyebilirsin; cazip gelmiyorsa, ona nirvana, Tao, her ne demek istersen diyebilirsin. Ama Tanrı'ya inanamadığın için endişelenme. Bu iyidir! Benim yaklaşımım şudur: Biri, "Tanrı'ya inanıyorum." diyorsa, ben derim ki, "Bu güzel. Şimdi oradan başlayalım, bu olur." Biri, "Ben Tanrı'ya inanmıyorum." derse, derim ki, "Bu güzel. Şimdi buradan başlayalım."

Olduğun noktadan başlamalısın. Ve tüm noktalar iyidir, çünkü tüm noktalar çeperdedir ve her noktadan merkeze ulaşmak mümkündür. Bu yüzden merkeze ilerle, nerede olduğun konusunda endişelenme.

Bir akşam Molla Nasreddin (Nasrettin Hoca) berberde saçını kestiriyormuş. Dükkânın duvarındaki fiyat listesini görmüş ve listede "Alazlama - 5 Dolar" diye bir satır varmış. Hoca, berbere neden bu kadar pahalı olduğunu sormuş.

"Kafandaki her saç teli ince, boş bir tüptür, uçları açıktır, bu yüzden bedenin enerjisi ucundan akar gider." demiş berber. "Saçını kestirdikten sonra alazlatman iyi bir fikirdir, çünkü her saç telinin ucundaki deliği kapatır ve enerjiyi içeride kapalı tutar. Aksi halde saç ve bedenin saçını kestirdikçe zayıflar durur."

"Dur bir dakika!" demiş molla. "Ya çenemdeki kıllar? Her gün traş oluyorum ve uçları kesiyorum, ama kıllar kalınlaşıyor ve güçleniyor. Bunu nasıl açıklarsın?"

"Kolay!" demiş berber. "Bu hikâye sana benzer insanlara anlatılmak için uydurulmadı!"

Bunların hepsi hikâyedir. Çekici geliyorsa, güzel; gelmiyorsa, çok güzel! İnanmaya gerek yoktur; bu konuda bir şey yapmana gerek yoktur. Zamanını Tanrı ile harcama. Bu sözcük yüzünden bir sürü insan zaman harcıyor. Biri kanıtlamaya, biri aksini kanıtlamaya çalışıyor, büyük tezler yazılıyor. Başka her konuda yazıldığı kadar, Tanrı hakkında kitaplar yazılıyor, milyonlarca kitap, kütüphaneler dolusu kitap. Zamanını harcama. İnanamıyorsan, o zaman o sana uygun bir hikâye değildir. Ama bizim başka hikâyelerimiz de var, o zaman neden endişelenelim? Tanrısız insanlar için de bir yol vardır. Ve benim yolum herkes içindir. Kim gelirse gelsin, kabul edilir. Hindu, Müslüman, Hıristiyan, Jain, Sih, Budist, Parsi; kim gelirse gelsin kabul edilir. Ben her tür hikâyeye bayılırım! Her tür başlangıç güzeldir, ama başla. Olduğun yerde takılıp kalma; merkeze doğru ilerle. Meditasyon yap, bu seni eve getirecektir. O zaman ona ne dersen dersin; senin ona ne dediğin beni ilgilendirmez. Ona dilediğin ismi verebilirsin.

MEDİTASYONDA YÜZ ON İKİ YÖNTEM VARDIR;(3) bunlar on bin yıl önce keşfedilmiştir. Ben çağdaş insan için birkaç yeni yöntem buldum, çünkü diğer yöntemler tamamen farklı bir insanlık için, çok sade insanlar için yaratılmıştı. Çağdaş insan sade değildir, çok karmaşıktır. O yöntemler baskı altında olmayan, doğal insanlar içindi. Bu on bin yıl içinde dinler herkesi baskı altına aldı. Cinsel açıdan ve başka yöntemlerle insanlığı kendi doğasına aykırı bir yola itti. Bu yüzden yeni katarsis (rahatsız edici duyguları dışa vurarak onlardan kurtulma) yöntemleri yarattım, böylece tüm baskıları, benliğinin tüm çöpünü atabiliyor, temiz, tabula rasa olabiliyorsun. O zaman o yüz on iki yöntem, sana çekici gelen herhangi bir yöntem benliğini dönüştürmek için yeterli oluyor. HER GÜN ALTMIŞ DAKİKA İÇİN DÜNYAYI UNUT. BIRAK dünya senden kaybolsun, sen dünyadan kaybol. 180 derece dön ve içeri bak. Başlangıçta yalnızca bulutlar göreceksin. Onlar için endişelenme; bu bulutlar baskıların tarafından yaratılmıştır. Öfke, nefret, açgözlülük ve her tür kara deliğe rastlayacaksın. Onları baskıladın, bu yüzden oradalar. Ve senin sözde dinlerin sana onları baskılamayı öğretti, bu yüzden yara gibi oradalar. Onları saklıyordun.

İşte bu yüzden ilk önce katarsis üzerinde ısrar ediyorum. Büyük bir katarsis yaşamadığın sürece çok buluttan geçmen gerekecek. Bu yorucu olacak ve o kadar sabırsızlanabilirsin ki, dünyaya geri dönebilirsin. Ve şöyle dersin, "Hiçbir şey yok. Ne lotus, ne güzel koku, yalnızca pis kokular ve çöpler var."

Biliyorsun. Gözlerini kapattığın, içeriye ilerlediğin zaman neyle karşılaşıyorsun? Budaların bahsettiği o güzelim topraklara rastlamıyorsun. Orada baskılanmış, seni bekleyen cehennemlere, ıstıraplara rastlıyorsun. Biriken, pek çok ömrün öfkesi, orada bir yığın halinde duruyorlar, öyle ki insan dışarıda kalmak istiyor. İnsan sinemaya, kulübe gitmek, insanlarla tanışmak, dedikodu yapmak istiyor. İnsan bitkin düşene ve uyuyakalana dek meşgul olmak istiyor. Sen böyle yaşıyorsun, bu senin yaşam tarzın.

Bu yüzden insan içe bakmaya başladığı zaman, doğal olarak kafası çok karışıyor. Budalar büyük kutsallık, harika kokular olduğunu söylüyor, çiçek açan lotuslara ve sonsuz kokulara rastlıyorsun. Bu cennetten, içindeki bu Tanrı'nın krallığından bahsediyorlar. Ve içeri sen girdiğin zaman yalnızca cehenneme rastlıyorsun. Buda topraklarını değil, Adolf Hitler toplama kamplarını görüyorsun. Doğal olarak, bütün bunların saçmalık olduğunu, dışarıda kalmanın daha iyi olduğunu düşünmeye başlıyorsun. Ve neden insan kendi yaraları ile oynayıp dursun ki? Canını acıtır, yaralardan irin akmaya başlar ve bu pis bir şeydir.

Ama katarsisin yardımı olur. Yarayı boşaltırsan, kaos dolu meditasyonlar yaşarsan -bütün bu bulutları, bütün bu karanlığı dışarı atarsın- işte o zaman dikkat kesilmen daha kolay olur. İşte bu yüzden kaos dolu ilk meditasyonlardan ve sonra sessiz meditasyonlardan bahsediyorum. İlk önce aktif meditasyonlar, sonra pasif meditasyonlar. Ancak orada olan her şey çöp gibi dışarı atıldıktan sonra pasifliğe ilerleyebilirsin. Öfke atılmıştır, açgözlülük atılmıştır... Katman katman, bu şeyler oradadır. Ama onları dışarı attıktan sonra kolayca içeri girebilirsin. Seni engelleyecek hiçbir şey yoktur.

Ve aniden, Buda ülkesinin parlak ışığı. Aniden tamamen farklı bir dünyada bulursun kendini.


--------------------------------------------------------------------------------

(1) İngilizce'de chatter "gevezelik" demektir. (Çev. n.)

(2) İngilizce'de meditation "derin derin düşünmek" anlamına gelir. (Çev. n.)

(3) Osho, Sırlar Kitabı'nda (Omega Yayınları, 2006) bu yöntemler hakkında detaylı talimatlar ve rehberlik verir. (Ed. n.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder