Ben hep kazanmadan harcarım. Paranın geliyor olduğu fikri üzerine halkıma şöyle derim: Harca! Çünkü yarın ne olacağını kim bilebilir? Bugün harca. Hiç paramız yok, ama biz kesinlikle yeterliyiz. Eksik olan hiçbir şey yok, her şey kesinlikle yolunda. Ve para gelmeye devam ediyor. Otuz beş yıldır parasız yaşıyorum. Hep geliyor. Bir yerlerde birisinin içinden göndermek geçiyor ve o geliyor. Ve artık varoluşun, benim gibi pahalı zevkleri olan bir adama bile göz kulak olduğuna inanmaya başlıyorum.
"SEN ZENGİN ADAMIN GURUSU DEĞİL MİSİN?" DİYE soruyorsun, çünkü yalnızca zengin adamlar bana geliyor. Ama zengin adam dediğim zaman içsel olarak çok fakir olanları kastediyorum. Zengin adam dediğim zaman, zekâda zengin olan birini kastediyorum, dünyanın ona verebileceği her şeye sahip olan ve bunun boşuna olduğunu anlamış birini kastediyorum.
Evet, yalnızca zengin bir adam dindar olabilir. Fakir birinin dindar olamayacağını söylemiyorum, ama bu çok nadirdir, olağanüstüdür. Fakir bir insan umut eder durur. Fakir bir insan zenginliğin ne olduğunu öğrenmemiştir, henüz hayal kırıklığına uğramamıştır. Zenginlik onu hayal kırıklığına uğratmamışken nasıl zenginliğin ötesine geçebilir? Fakir insan da bana gelir, ama benim veremeyeceğim bir şey için gelir. Başarı ister. Oğlu işsizdir; rica eder, "Onu kutsa, Osho." Karısı hastadır ya da işyeri para kaybediyordur. Bunlar, bu dünyaya ait şeyleri isteyen fakir bir adamın semptomlarıdır.
Bana zengin biri geldiği zaman parası vardır, işi vardır, evi vardır, sağlıklıdır, insanın sahip olabileceği her şeye sahiptir. Ve aniden hiçbir şeyin tatmin etmediğini fark etmiştir. O zaman Tanrı arayışı başlar.
Evet, bazen fakir bir adam da dindar olabilir, ama bunun için büyük zekâ gerekir. Zengin bir adam, dindar değilse aptaldır. Fakir bir adam dindarsa, muazzam zekâya sahiptir. Fakir bir adam dindar değilse affedilmelidir. Zengin bir adam dindar değilse, günahı affedilmez.
Ben zengin adamın gurusuyum. Kesinlikle öyle.
Paran olmasaydı burada olmazdın. Buradasın, çünkü paran seni hayal kırıklığına uğrattı. Buradasın, çünkü başarın seni hayal kırıklığına uğrattı. Buradasın, çünkü yaşamın seni hayal kırıklığına uğrattı. Bir dilenci gelemez, çünkü hayal kırıklığına uğramamıştır.
Din bir lükstür. Ona nihai lüks diyorum, çünkü en yüksek değere sahiptir. Bir adam açken müziğe aldırmaz, bunu yapamaz. Ve önünde sitar çalmaya başlarsan seni öldürür! "Bana hakaret ediyorsun!" der. "Ben açım ve sen sitar çalıyorsun, sitar çalmanın zamanı mı? Önce karnımı doyur! O kadar açım ki, müziği anlayamıyorum. Ölüyorum!" Bir adam açlıktan ölürken, bir van Gogh resminin ya da Buda vaazının ya da güzel Upanişadlar'ın ya da müziğin ne faydası vardır ki? Anlamsız. Onun ekmeğe ihtiyacı vardır.
Bir adam bedeniyle mutluyken, yeteri kadar yiyeceği, içinde yaşayacak güzel bir evi varken müziğe, şiire, edebiyata, resme, sanata ilgi duyar. Artık yeni bir açlık yükselmektedir. Bedensel ihtiyaçlar doyurulmuştur, artık psikolojik ihtiyaçlar yükselmektedir. İhtiyaçlarda hiyerarşi vardır: İlk önce beden; bu temeldir, benliğinin zemin katıdır. Zemin kat olmadan birinci kat var olamaz.
Bedensel ihtiyaçlar doyurulduğu zaman psikolojik ihtiyaçlar doğar. Psikolojik ihtiyaçlar da doyurulduğu zaman, spiritüel ihtiyaçlar doğar. Bir insan dünyada bulunabilecek tüm müzikleri dinlemişse, her güzelliği görmüşse ve bunların yalnızca rüya olduğunu anlamışsa -tüm büyük şairleri dinlemişse ve şiirin yalnızca kendini unutmak için, kendini zehirlemek için bir yöntem olduğunu, ama seni hiçbir yere götürmediğini anlamışsa- tüm resimleri ve büyük, eğlenceli, keyif verici sanat eserlerini görmüşse... Ya sonra? Eller boş kalır, öncekinden daha boş. O zaman müzik ve şiir yeterli olmaz. O zaman meditasyon yapma arzusu, dua etme arzusu, Tanrı açlığı, hakikat açlığı doğar. Büyük bir tutku seni ele geçirir ve gerçeği aramaya başlarsın, çünkü artık bilirsin: Bu varoluşun en gizli gerçeğini bilmezsen hiçbir şey tatmin etmez. Başka her şeyi denemişsindir ve başarısız olmuştur.
Din nihai lükstür. Ya bu lükse gelecek kadar zengin olmalısın ya da muazzam bir zekâya sahip olmalısın. Ama her iki durumda da zenginsin. Parada ya da zekâda zengin. Ben gerçekten fakir hiç kimsenin -zekâda ve parada fakir- dindar olduğunu görmedim.
Bir Kabir dindar olur. Milyoner değildir, ama muazzam zekâya sahiptir. Buda dindar oldu, çünkü muazzam bir serveti vardı. Krişna, Ram ve Mahavir dindar oldular, çünkü muazzam zengindiler. Dadu, Raidas, Farid dindar oldular, çünkü muazzam zekâya sahiptiler. Ama belirli bir tür zenginliğe ihtiyaç vardır.
Evet, haklısın: Ben zengin adamın gurusuyum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder